Aladağlar, Temmuz 2019
Aladağlar….
Tekirdağ zirve ile yürüyüşlere katıldığım 2011 yılından beridir yaz aylarında gidilen ve 1 hafta kadar süren bir trans faaliyetiydi. Hep imrenmişimdir gidebilenlere. Son 3-4 yıldır benimde katılmak istediğim ve her defasında farklı bir aksilikle vazgeçmek zorunda kaldığım bir faaliyet. Google’da biraz araştırma yapsanız Aladağların Türkiye deki dağcıların eğitim sahası olduğunu görebilirsiniz. Birçok zirvesi bulunan Aladağlar doğa sporları için vazgeçilmez yerlerden biridir.
Bizim Tekirdağ Zirve Dağcılık ekibi olarak yaptığımız etkinlik “Aladağlar trans faaliyeti” olarak geçiyor ve bu yıl 6 kişilik küçük bir ekip ile Niğde’nin Demirkazık Köyündeki Kamp alanından başlayıp Emler zirve(3723m), Eznevit zirve(3550m) ve Karasay zirve(3560m) yapıp Kayserinin Ulupınar köyüne ulaşmamız ile bitiyor. 6 gün sürecek olan bu macera da ekip üyelerimiz Şahin Sarı, Mustafa Özbudak, Fahri Aytaç, Ercan Bayındır daha önce bir çok kez buraya trans faaliyeti için geldiler ama Savaş Ergin ve ben ilk defa geliyoruz.
Bu hikaye 12 Temmuz 2019 Cuma akşamı İstanbul otogarında Niğde’ye yolculuğumuzla başladı
ve..
13 Temmuz 2019 Cumartesi..
ilk gün sabahı Niğde otogarda açtık gözlerimizi İstanbul’da binmiştik otobüse bütün gece yol gelmiştik ama yol daha yeni başlıyordu. Bir an önce attık kendimizi belediye otobüsüne ve eski otogara gittik. Burada Çamardı minibüsünün ne zaman kalkacağını öğrendik ve biletlerimizi aldık. Sadece biz değildik Aladağlara gidecek olan bizim ardımızdan bir çok grup geldi. Bu hafta sonu 15 Temmuz ile tatil 3 güne çıkıyor ve Zirve Dağcılığın her yıl klasikleşen dağcılık şenliği için bir çok gelen oluyor. Ben otogar da eşyalarımıza sahip çıkarken diğer ekip arkadaşlarım market alışverişine gittiler 4 gece dağda geçecekti bunun için bütün yeme içme erzaklarını aldılar. Geldiklerin de eşyalarımızı araca koyduk ve kalkış saatinin gelmesi ile yola çıktık.
Demirkazık köyü girişinde bizim eşyalarımızın transferini yapacak Mehmet Şenol bizi karşıladı ve eşyalarımızı pikap aracın arkasına doldurup ilk kamp yerimiz olan Sokullu Pınar kamp alanına yola çıktık. dağ manzarası harikaydı minibüs ile Demirkazık köyüne yaklaştıkça harika olan manzaranın eteklerindeydim artık.
Kamp alanının girişi aynı zamanda Aladağlar Milli Parkı’nında girişi burada bir görevli bekliyordu ve bizim lisansımızın olup olmadığını kontrol etti, Lisansları gösterip kamp alanına geldik. İlk işimiz hemen çadırlarımıza bir yer bulup kurmak oldu. Bizim dışımızda da kalabalık gruplar vardı ve başkalarını rahatsız etmeyeceğimiz bir kenara çadırlarımızı kurduk (Üst resimde üzerinde Zirve Dağcılık flaması olan kırmızı çadır benimki)
Çadırların kurulumun ardından yemek hazırlığı için Mehmet Şenol’un burada kalanlar için kurduğu ve içinde 2-3 tane tahta piknik masası bulunan yemek çadırına geçtik. Otobüstü, minibüstü, transferdi derken açık havaya çıkınca dedik ki “acıkmışız”. Yemeğimizin ardından çay demleyerek biraz dinlenmeye çekildik.
Dinlenme sonrası biraz yürümek istedik, Çünkü yarın sabahtan itibaren 3000m üzeri rakımlara çıkacaktık ve kendimizi alıştırmamız gerekiyordu. Karayalak vadisinin girişinde bulunan ve kapı diye tabir edilen yere gidecektik. Burası yarın sabah yürüyeceğimiz yolun başıydı. Batonumuzu, kaskımızı alıp çıktık yola. Kask bu faaliyette en önemli şeylerden biri ben bunu bir sonraki gün daha iyi anlayacaktım gözümün önünde olan bir kazada. Biz başından sonuna kadar sürekli kullandık.
Yavaş yavaş başladığımız yürüyüşte bir kaç yüz metre ilerleyince yüksek rakımlar etkisini göstermeye başladı ve 10 adımda bir soluk soluğa kaldık. Kamp alanı 2200m de idi ve biz yükseliyorduk.
Vadi girişine gidip gelmek bile beni zorladı. Yaz ayının gelmesiyle yürüyüşlerde bitmişti ve ben uzun zamandır yürüyemiyordum bu antreman iyi geldi az da olsa kendimizi alıştırmış oldu yüksek rakıma.
Kamp alanına geldiğimizde biraz muhabbet sohbet derken hava karardı ve temmuz ayının ortası olmasına rağmen ortam buz gibi oldu. Günün yorgunluğunu atmak için erkenden çadırlarımıza çekildik. Yarın sabah erken kalkacaktık.
Şunu paylaşmadan da geçemeyeceğim. Kamp alanındaki en ilginç görsellerden biride peri bacalarına benzeyen şu kayalardır. Şu boş arazide harika bir görsel sunuyor bizlere.
14 Temmuz 2019 Pazar
İkinci günün sabahı saat 6 da kalktık ama ilk kalkanlar biz değildik sabahın ilk saatlerinde bir grup yola çıkmıştı bile ama daha kalkmayanlarda vardı. Onları da rahatsız etmeden kendimize kahvaltı hazırladık ve ardından çadırlarımızı toplayıp katırcıların (Büyük çantalarımız ve diğer eşyalar bir sonraki kamp yerimize katırlar ile taşınıyordu bu bizler için büyük bir avantajdı,) transferi yapması için bir kenara bıraktık. Yanımızda sadece yürüyüş için küçük bir çanta vardı. İçerisinde de su, yağmurluk ve atıştırmalıklar. Dik yamaçları tırmanırken bu sıcak havada birde yük derdimiz olmayacaktı.
Dağda hava şartları daha çetin olur ama şansımıza hava durumu 1 hafta yağmur veya olumsuz bir hava koşulu göstermiyordu.
Yürümeye başladığımız da saat daha 7 idi. Erken kalkan erken yol alır misali başladık yürümeye. Bir önceki gün kondisyon amaçlı yürüdüğümüz yolda ilk başta kendimizi zorlamadan ağır ağır başladık. Karayalak vadisine giriş kapı adı verilen bir geçitten yapılıyor. Yaklaşık 50 metre yükseklikte bir kaya yarığının arasından tırmanmaya başladık. Vadinin ortalarına kadar dik çıkışlar devam etti. Her yer de kaya ve tehlikeli geçişler vardı,
Karayalak vadisine girince eğim azaldı ve daha düz bir patikada yürümeye başladık. Artık güneş tepemizdeydi, sabah serinliği kendini sıcağa bırakmıştı.
Eşyalarımızı taşıyan katırlar da bize yetişmişti artık, Eşyalarımızı vadinin ortasında ki kamp alanına götürüyorlardı. Bizde peşleri sıra ilerledik ve mola taşı adı verilen vadinin ortasındaki küçük bir kaya kütlesine vardık. Burada telefonumun mesaj sesiyle şaşkına uğradım, böyle bir vadide telefonun çekmesi ilginçti. Önceki gün kamp yerinde başkalarının telefonu çekmesine rağmen benimki çekmiyordu. Mola taşında kısa bir moladan sonra bu geceki kamp yerimiz ileride görünüyordu. Katırlar eşyalarımızı bırakmışlar ve yedigöllere doğru ilerliyorlardı.
Kamp yerine geldiğimizde 3 kişilik bir ekip çadırlarını topluyordu. Alanın boş olması harikaydı, zaten 3-4 çadırlık bir alan vardı çadır kurulması için diğer her yer kaya yığını içindeydi. Çadırlarımızı kurduk ve biraz soluklandık. Şuanda 3100m rakımdaydık, Daha önce 2015 yılında Hasan dağı faaliyetinde 3268m ye çıkmıştım ve benim için en üst rakım buydu burada ise 3200 de kamp atacaktık, harika bir duyguydu.
Çadırlarımızı kurduğumuz da öğle saatleriydi ama çıkılacak Eznevit ve Karasay zirveleri vardı. Yürüyüşün buraya kadar olan kısmı ilk günün etkisiyle beni biraz zorlamıştı bu sebeple ben dinlenmeyi seçtim. Şahin Abi ve Mustafa Abi kısa bir molanın ardından yola koyuldular.
Yukarıda başka grupların da tırmanışta olduğunu görebiliyorduk, bizim ekipte onların yanına doğru çıkıyorlardı, bizde bir yandan onları izliyorduk. Hava çok güzel ve güneş parlıyordu ama vadinin içini ara ara sis basıyordu fakat görüşü engellemiyordu tam tersine bizlere harika manzaralar sunuyordu.
Bulunduğumuz yer vadinin ortasında olduğu için giden ve dönen herkes yakınımızdan geçiyordu. Çelikbuyduran tarafından gelen 3 kişilik bir ekip çarşak zeminde hızla iniş yaparken birisi birden takılıp kafa üstü takla attı ve ardından arkadaşı hemen yardımına koştu. Bende olayın olmasıyla yanlarına doğru gitmeye başladım, neyse ki bir şeyi yoktu. İşte burada kask takmanın ne kadar önemli olduğunu anladım. Böyle bir kazada bu kadar kayalık bir arazide korumamız gereken en önemli yer kafamızdı. Her an herkesin yaşayabileceği bir kazaydı.
Zaman ilerledikçe yorgunluğun da etkisiyle biraz dinlenmek için çadırıma geçtim. Bizim çadır daha geniş olduğu için erzak ların hepsi çadırın balkonundaydı diğer arkadaşlar la su ısıtıp kahve içtik ve bir şeyler atıştırdık. 1-2 saat kadar zaman geçtikten sonra kendimi dinlenmiş hissediyordum. Dışarı çıkıp yarın gideceğimiz yöne çelikbuyduran tarafına yürümeye başladım. Dinlenmek iyi gelmiş kendimi hiç yorgun hissetmiyordum.
Keşke bende Şahin abiler ile gitseydim demeye başladım kendime, ama iş işten geçmişti. Onlarında dönüşlerine az bir zaman kalmıştı. 3300 lü rakımlara kadar çıkıp geri döndüm bende. Kamp alanına geldiğimde Şahin ve Mustafa Abi de dönüş yolun da görünüyorlardı. Geldiklerinde yemek hazırlayıp neler yaptıklarından konuşmaya başladık. Sadece Eznevit zirve(3550m) yaptıklarını, Karasay zirveye gitmediklerini, gitseydiler dönüşlerinin geçe kalacağını söylediler. Yemek sonrası herkes kendi çadırına dinlenmeye çekildi. Sabah kalkış saatinin 6 olduğunu saat 7 de eşyalarımızı hazır toplanmış bir şekilde bulunmasını ve katırcıların o saatte geleceğini söyledi Şahin Abi
15 Temmuz 2019 Pazartesi, Zirve sabahı..
Sabah 6 da Şahin Abinin sesiyle kalktık. Dünkü havadan eser yoktu. Kahvaltı yapıp çıkmayı planlıyorduk ama bulunduğumuz yer açıklık olduğu için çok rüzgar alıyordu. Bir an önce çadır ve eşyalarımızı toplayıp çıkmaya karar verdik, Kahvaltı yukarıda çelikbuyduran mevkiinde yapılacaktı. Eşyalarımızı katırcı için hazırladık ve bıraktık bir an önce yola koyulduk. Saat 6:45 gibi yoldaydık. yeniden tırmanmaya başlamıştık. Bir ara geri dönüp baktığımda katırların bizim eşyaların yanında olduğunu gördüm saat 7 idi tam vaktinde gelmişlerdi. Biz de yavaş yavaş çıkmaya devam ediyorduk, havanın etkisiyle fazla mola vermeden bir an önce kahvaltı için çelikbuydurana varmaya çalışırken katırlar bizim yanımızdan geldiler ve geçtiler. Katırların ardından bizde çelikbuyduran daydık, 3400m civarıydı rakım. Buraya geldiğimde ilk gözüme çarpan güldür güldür akan bir çeşme oldu. Su aktıktan bir kaç metre sonra tekrardan kayaların arasına girip kayboluyordu, dağda eriyen kar suları tekrardan dağın içine sızıyordu.
Burada çadırlar için hazırlanmış kayaların arasında bir yer bulduk. Etrafımızda burada kamp yapanlarda vardı onlarla da selamlaştıktan sonra kuytuya çöktük ve biraz olsun rüzgar kesildi ama ellerimiz donmuştu resmen. Eldivenleri çıkarıp, yanımızdaki kumanyayla zirve öncesi bir şeyler atıştırmaya başladık. Ekmek arası bir şeyler ve kuruyemiş ile kahvaltıyı yapıp enerji kazandık. Dağa çıkmadan önce hava durumuna baktığımız da olağan dışı bir şey görünmüyordu fakat havanın ne yapacağı hiç belli değildi bir an önce zirve yapıp yedi göllere gitmemiz gerekiyordu.
Saat 8 e doğru tekrar yola koyulduk, sis iyice bastırmıştı ama görüşümüz açıktı. O anda tek istediğimiz zirveye çıktığımızda görüşün açık olmasıydı ama bunun olmayacağı tırmandıkça anlaşıldı. Yavaş yavaş yol alırken Fahri abi “ben emlere çok çıktım ben yedigöllere gidiyorum” diyip bizden ayrıldı. Benimde yüksek rakımdan dolayı midem biraz kötü olmasına rağmen hiç niyetim yoktu dönmeye azmettim o zirveyi görecektim. Emler zirvesi Aladağlar’da rakımı yüksek olan ve tırmanışı en kolay olan zirvelerden biri, patikadan kayaların arasından basamak basamak çıkılıyor sanki..
Zirveye yaklaştıkça mola sayımız artmıştı. Rakım yükselmiş, bizi daha da zorlamaya başlamıştı ama fazla bir zaman geçmeden zirveye vardık saat 09:26 ydı. O anda zaman kavramını yitirmiştim ama şuan fark ediyorum bayağı iyi bir sürede çıkmışız. 3723 metre de Emler Zirvedeydik.. Zirvede fazla zaman geçiremedik. Her yer sis ile kaplı ve şiddetli bir rüzgar vardı. Zirve flamamızı açıp bir kaç fotoğraf çekildik. Burada telefon çekiyordu, bir kaç telefon görüşmesinin ardından inişe başladık..
Basamak basamak çıktığımız yerlerden iniş daha zorluydu baton iyi ki var. Bu tip faaliyetlerin olmazsa olmazı. Daha önceleri hiç baton kullanmazdım ama Likya yolunda tek baton kullanmaya başladım ve verdiği rahatlık paha biçilemezdi. Burada ise çift baton kullanıyordum ve çıkış ve inişleri 4 ayakla yapıyordum sanki. Kayalık kısım bitip çarşak patikaya geldiğimizde rahatlamıştık, bayır aşağı koşuyorduk resmen.
Bir ara mola verdiğimizde Şahin Abi daha önce bizimle faaliyete gelen ama şuan Ankara da ikamet eden ve Ankara şubesi ile faaliyete katılan Nurhan Kara’nın da burada olduğunu, bugün yedigöllerden dönüşe geçeceğini söyledi. Bunun üzerinden 10 dk geçmedi ileride yedigöllerden çelikbuyduran istikametine giden bir gruptan biri bize doğru koşmaya başladı ve “teyy teyy teyy” diye seslenmeye başladı. Aha Nurhan ordaydı Şahin Abide ona doğru koşmaya başladı. Bizde uzaktan selamlaştık ve yolumuza devam ettik. İleride dinlenme molası verirken Şahin Abiyi bekledik. Nurhan’ın hepimize selamı vardı.
Güneş biraz kendini gösterir gibi oluyordu ama hava çok bulutluydu ve soğuktu. Bir önceki günün havası yoktu hiç, ama ne olursa olsun keyfimiz yerindeydi, zirve yapmıştık. Artık yedigöller mevkiindeydik ve buranın simgesi haline gelmiş direk taşı kendini göstermeye başlamıştı.
Kamp alanına yaklaştıkça dönen bir çok grup vardı hafta sonu 3 günlük tatilin bitmesiyle dönüş yolundaydılar. Bizim avantajımıza kamp alanı boşalıyordu kalabalık olmayacaktı.
Yedigöllere geldiğimizde Fahri Abinin bizim çadırlarımızı kurmadığını görünce hayal kırıklığına uğradık. Yolda gelirken çok kurmuşuz kendimizi. Katırcıların eşyalarımızı buradaki milli parkların korunak olarak yaptığı ve içerisinde tuvalet olan binada bıraktığı yerden alıp kamp alanına çadırlarımızı kurduk. Bugün rüzgar hiç kesilmedi ve kesilmeye de niyeti yoktu. Etraftaki taşlar ile çadırın kar etekleri kapadık ve ip gergilerini güzelce bağladık. Rüzgarın daha da şiddetlenmesine karşı önlemimizi almıştık. Kaldığım Husky Fighter 5 mevsim çadır şiddetli rüzgara dayanıklıydı. Çadır kurulumunun ardından bir şeyler atıştırmak ve biraz oturup dinlenmek için büyük yemek çadırına geçtik. (Sokullupınar kamp alanındaki gibi buradaki yemek çadırında da 2 tane büyük piknik masası vardı ama bu sefer çadır da başkalarının eşyaları da vardı.) Çay demledik ve atıştırmalıklarla birlikte yorgunluğumuzu attık. Herkesin yüzünde bir gülümseme vardı. Sorunsuz şekilde zirve yapıp yedigöllere gelmiştik. Biraz molanın ardından buradaki direk taşı ve büyük gölün etrafını gezecektik
.
Dinlendikten sonra ekip olarak direk taşının yamacına doğru yola koyulduk. Bütün gün bulutlu olan hava zaman zaman güneşi azda olsa gösterse de temmuz ayının ortasında montlarımızı üzerimizden hiç çıkartamadık.Fotoğraflardan hatırladığım kadarı ile bir önceki sene gelindiğinde güneşli bir hava denk gelmiş ve gölde yüzmüştü ekip ama bize kısmet olmadı buda bizim şansımız.
Direk taşının yamacına çıkıp manzara izlemesek olmazdı. Belkide Aladağların en güzel manzarası buradaydı.
Direk taşının ve gölün etrafında biraz vakit geçirdikten sonra saat bayağı ilerlemişti akşam olmak üzereydi artık kamp alanına dönüp yemek yapmaya başlamamız gerekiyordu. Dönüşte kamp alanının yanında çobanların evi vardı burada hayvanlarına bakıyorlardı onların yanından geçer iken süt var mı diye sorduğumuz da olduğunu söylediler. Bizde bir tencere süt alıp kamp alanına dönüp pişirip yemek için hazırlanmaya başladık.
Kamp alanında yemek çadırında yemek sonrası otururken sokullupınar kamp alanındaki diğer grubun burada olduğunu fark ettik onların ekibi de bu bölgedeki diğer zirvelere faaliyet yapıyorlarmış, onlar ile de biraz muhabbet ettik ve aralarından birinin doğum günü olduğu için bir kutlama yaptılar. Kutlamaya bizde eşlik ettik..
Saat ilerledi ve hava kararmıştı artık rüzgar şiddetini hiç kesmemiş belki dahada şiddetlenmişti. Kamp alanındaki bir kaç çadır da bundan nasibi almıştı. Rüzgar vura vura çadırları yere yapıştırmıştı. Bende yatmadan önce kendi çadırımın durumunu kontrol edip uyumak için hazırlanmaya başladım.
Dağda gün erken başlayıp erken bitiyor. Sabah çok erken kalktığımız için akşamları da günün yorgunluğuyla hava karardığı gibi uyuyup dinlenmek istiyor insan…
16 Temmuz Salı
Sabah 7 de kalktık kahvaltı ardından yola koyulmak için eşyalarımızı hazırlamaya başladık. Bugün Hacer boğazından geçip ormandaki dağ evinde kalacaktık. Artık 3200 rakımlı yedigöllerden daha düşük rakıma iniş yapacaktık. Eşyalarımızı hazırlayıp katır ile transferi yapacak buradaki çobana teslim ettik ve yola koyulduk. Büyük gölün yanından geçer iken Direk taşına ve göle son bir kez bakıp yola devam ettik. Bir süre ilerledikten sonra Hacer boğazı kendini göstermeye başladı. İleride uçurum varmış gibi sisler içerisinde koskoca boşluk görünüyordu. Buradaki manzara geçtiğimiz günlerde aladağlarda gördüğüm en ilginç manzaralardan biri oldu.
Boğazın inişine geldiğimizde sislerin içinde kocaman kaya kütleleri arasındaki patikadan iniyorduk. Bu arada arkamızdan nal sesleri eşyalarımızı taşıyan katırların geldiğini söylüyordu. Bizim bile inerken zorlandığımız tutuna tutuna indiğimiz yerlerden katırların rahat bir şekilde inmeleri çok ilginç geldi bizlere.
Burada biraz mola verdik ve önümüzdeki eşsiz güzellikleri manzarayı seyrettik.
Kısa bir molanın ardından tekrar yola koyulduk. Kayaların arasındaki geçişleri bitirip çarşak zemine gelmiştik ve daha hızlı hareket edebilecektik. Yer yer koşar adımlarla vadiye indik, Artık daha düz patikada yürüyorduk.
İleride önümüze bir taş ev çıktı burada çeşme ve dinlenmek için yapılmış bir alan mevcuttu. Dinlenme molası verdik ve öğle yemeği olarak yanımızdaki kumanyalardan yedik.
Buradaki moladan sonra patikada ilerledikçe Hacer ormanına giriş yapmaya başladık. Yürüdüğümüz yol artık patika değil orman yolu haline geldi. Mis gibi kokan çam ağaçları arasında ilerlemeye devam ediyorduk.
Bir süre ilerledikten sonra eşyalarımızı taşıyan katırlar ile karşılaştık geri dönüyorlardı. Çok fazla yolumuz kalmadığı belli oluyordu. Çobana dağ evinde birilerinin olup olmadığını sorduğumuz da 6-7 kişi olduğunu söyledi. Bu gece çadır kurmak istemediğimiz ve rahat olmayacağımız için canımız biraz sıkılmıştı.
Soğukpınar dağ evine geldiğimiz de burada olan kişilerin günübirlik gezi amaçlı geldiklerini gördük bizlere kar üzerine dökülmüş pekmez ikram ettiler. Bir süre muhabbet etikten sonra onlarda toparlanıp gitti. Bizde eşyalarımızı çantalardan çıkartıp dinlenmeye geçtik.
Dağ evi kısaca Aladağlar da ki milli park yetkilileri tarafından yapılmış ve Hacer Ormanı diye bilinen bir çam ormanının içerisinde Kayseri’nin Ulupınar Köyü yakınındadır. 1500m gibi bir rakıma sahiptir.
Dağ evinin arka kısmında tuvalet ve duş mevcut, İçerisinde ise yerler halı kaplı ve koltuklardan oluşan bir yer evi gibi tasarlanmış önünde de bir verandası var. Bahçesinde bir yalağa akan çeşmesi, piknik masaları mevcut.
Dağ evinin arka tarafında dağın eteklerindeki düzlükte yaşayan bir aile vardı. Yaz ayının gelmesiyle buraya gelip hayvanlarına burada bakıyorlarmış. Bizim orada olduğumuzu görünce selamlaşmak için yanımıza geldi ve bize keçi yoğurdu ikram etti.
Zaman ilerleyip akşam üzeri olduğunda dağdaki son akşam yemeği için elimizdekileri tüketmeye başladık. Yarın sabah için gerekli malzemeler haricinde her şeyi kullandık. Biz hazırlık yapar iken Çoban Mehmet tekrar geldi ve keçi peyniri yaptıklarını bize de ikram için getirdiğini söyledi. İkramları için kendisine teşekkür ettik. Yarın sabah dönüş yapmadan önce kendisinden peynir, tereyağı satın aldık ekip olarak.
Fahri Abi’nin yaptığı bulgur pilavı ardından çay keyfi yaparken araçla bir arkadaş geldi. Burada rehberlik yaptığını ve bir grubun eşyalarını getirdiğini söyledi. Grup yedigöllerden geliyor ve 2 aile imiş, yanlarında 3 çocuk varmış. Saatin ilerlemesiyle grup ta gelmeyince endişelenip araçla karşılamaya gitti ve bir süre sonra hepsi araçta geldiler. Onlar çadır kurmayı tercih ettiler. ve çadırlarını bahçeye kurdular.
Hava kararmadan ateş yakmak için etrafta biraz odun toplamaya çıktık. Bahçedeki ateş yakabileceğimiz yerin yanına doldurduk odunları . Bu gece keyif yapacaktık biraz, erken yatmak yoktu. Hava karardıktan sonra ateşi yaktığımız da ailelerde yanımıza geldi ve onlar ile de tanışmış olduk.
Saat 12 gibi günün verdiği yorgunlukla ev içinde yere uyku tulumumu serip uyudum..
17 Temmuz 2019 Çarşamba, Dönüş yolu..
Sabah saat 7 de kalktık. Bugün dağ evinden Ulupınar Köyüne yürüyecek ve oradan araç aktarması ile Kapuzbaşı köyüne geçecektik. Bizi kapuz başı na görürecek araç saat 9:30 ‘da gelip dağ evinden eşyalarımızı aldı ve bizi beklemek için Ulupınar Köyüne gitti. Eşyaları teslim ettikten sonra bizde yürümeye başladık.
İlk başlarda stabilize bir yolda devam ederken güzel bir patikaya girdik Çam ağaçları arasında kayalık bir arazide sürekli irtifa kaybederek yürüyorduk. Burası aynı Likya yolundaki patikalara benziyordu. Bazı yerlerde kayalardan babalar yapmışlardı. Tek eksik kırmızı beyaz boyalı yol işaretleriydi.
Bugünkü yürüyüşün daha kolay olacağını düşünerek baton almamıştım yanıma. Köye yaklaştığımız da bazı yerlerde inişler zorlamıştı ama 4 günlük dağ macerasının 5-10 dk sonra biteceğini bilerek zorlanarak ta olsa bitirdik ve Ulupınar köy kahvesine attık kendimizi. Biraz dinlenip çaylarımızı içtikten sonra Kapuzbaşı Köyüne doğru yola çıktık.
Bu gece Kapuzbaşın da pansiyonda kalacaktık. Pansiyona yerleştikten sonra çevrede biraz dolaşıp kendimizi Kazpuzbaşı Şelalelerinin buz gibi sularının altına atıp yorgunluk atacaktık.
Yarın da Kayseri üzerinden İstanbul’a yolculuk edecektik…
Wikiloc Bağlantıları: